Bölüm 12: İttifakın Gölgesi

6 dakika okuma
1,040 kelime
Ücretsiz Bölüm

Bölüm 12: İttifakın Gölgesi

Gölgeler Akademisi’nin salonu, savaşın izleriyle doluydu. Sylas Morvaen, nefes nefese duvara yaslandı, gölge hançeri elinde dağılmıştı. Serein Valen’in enerji patlamasının kalıntıları, taş zeminde mavi kıvılcımlar olarak yanıyordu, ama şövalye gitmişti—mavi bir portalın içinde kaybolmuştu. Sylas’ın kolundaki rün, hâlâ nabız atıyordu, Yasaklı Bilgelik’in gücü, damarlarında bir nehir gibi akıyordu. Ama bu akış, huzursuzdu; Thazarun’un fısıltısı, bir an için tekrar yükselmişti: “O, dönecek. Ve sen, benim olacaksın.”

Lirian, asasını yere dayadı, nefesi düzensizdi. Yüzü, ter ve tozla kaplıydı, gümüş saçları yapışmıştı. “O… nasıl buldu bizi?” diye sordu, sesi titrek. Asasından sızan mavi ışık, salonu zayıfça aydınlatıyordu, ama gölgeler, hâlâ köşelerde kıvrılıyordu.

Kael Mordane, mekanik zırhının erimiş kolunu tutuyordu, metalden dumanlar yükseliyordu. “Aetherion, mana hatlarını izliyor,” dedi, sesi boğuk. “Nyra’nın vizyonu doğru. Onlar, bizi biliyor. Ve Serein, sadece bir haberci.”

Nyra, Insari kâhini, sessizce duruyordu, gözleri kapalıydı. Ama Sylas, onun varlığını hissediyordu—zihninde bir dokunuş gibi, bir uyarı. Nyra’nın eli, havada kıvrıldı, ve bir görüntü, Sylas’ın zihnine aktı: Gök kuleleri, Aetherion Spire, yükselen bir ordu. Ve merkezde, Serein Valen, kılıcı mavi parıltılı, ama arkasında, daha karanlık bir figür—yozlaşmış bir aristokrat, büyüyü emen bir varlık.

Sylas, başını tuttu, görüntü dağıldı. “Onlar geliyor,” diye mırıldandı, sesi kuru. “Aetherion, Yasaklı Bilgelik’i istiyor. Ve bizi yok etmek için.”

Lirian, ona yaklaştı, elini koluna koydu. “O zaman, ne yapacağız? Burası güvenli değil.” Gözleri, salondaki çatlaklara kaydı, gölgeler orada hâlâ kıpırdanıyordu.

Kael, sendeleyerek doğruldu, zırhı uğuldu. “Gölgeler Akademisi, korur. Ama dışarı çıkmalıyız. Ley Çatlağı Vadisi’nden öteye. Ferrakin kamplarına. Orada, müttefikler var.”

Sylas, kaşlarını çattı. “Müttefikler mi? Kim?” Kitabı—Yasaklı Bilgelik—belinde hissetti, ağırlığı, bir yük gibiydi. Güç, içinde akıyordu, mana hatlarını hissedebiliyordu—vadinin titreşimlerini, Akademi’nin nabzını. Ama Thazarun’un gölgesi, hâlâ oradaydı, bir parazit gibi.

Nyra, gözlerini açtı, ve elini uzattı. Bir görüntü daha aktı: Bir grup, vadide, Ferrakin savaşçıları, Insari psikikleri, hatta birkaç Umbrael kalıntısı. Ve merkezde, bir ateş, etrafında toplanmışlar. Vizyon, umut taşıyordu, ama karanlık bir bulutla kaplıydı.

Kael, başını salladı. “Evet. Dışlanmışlar. Aetherion’un baskısından kaçanlar. Ben, onları topladım. Senin için, Sylas. Gölge Büyücüsü.”

Sylas, ona sert bir bakış attı. “Benim için mi? Neden? Sen, bir Ferrakin’sin. Umbrael’le ne işin var?”

Kael, bir an sustu, sonra zırhındaki bir paneli açtı. İçinde, bir rün parlıyordu—Umbrael rünü, ama metaline gömülü. “Çünkü ittifak, eskide kalmadı. Babam, Umbrythar’da savaştı. Senin halkınla. Aetherion, onu aldı. Ve ben, intikam için değil, denge için savaşıyorum.”

Lirian, kaşlarını çattı. “Denge mi? Gök büyüsü, dengeyi bozdu mu?” Sesi, kendi kökenine meydan okur gibiydi.

Kael, başını eğdi. “Evet. Aetherion, mana hatlarını emiyor. Dünya, kuruyor. Yıkım Çağı, onların eseri. Senin Akademi’n, yalan söylüyor, kız.”

Nyra, elini kaldırdı, ve bir görüntü daha: Mana hatları, soluyor, vadiler çatlıyor, şehirler düşüyor. Ve Aetherion kuleleri, parlıyor, büyüyü emiyor.

Sylas, kitabı açtı, rünler parladı. “Doğru,” diye mırıldandı. “Kitap, gösteriyor. Mana, dengede olmalı. Gölge ve gök, birleşmeli.” Ama Thazarun’un sesi, bir fısıltı gibiydi: “Evet… birleş. Ve beni serbest bırak.”

Sylas, kitabı kapadı, fısıltıyı bastırdı. “O zaman, gidelim. Kamplara.”

Koridorlar, onları yukarı taşıdı, Akademi’nin nabzı, ayaklarının altında titreşiyordu. Gölgeler, Sylas’a itaat ediyordu, yollarını açıyordu. Lirian, asasını tutuyordu, mavi ışık, gölgelerle karışıyordu—bir tezat, ama uyumlu. Kael, sendeleyerek takip ediyordu, zırhı hasarlıydı. Nyra, sessizce arkadan geliyordu, varlığı, bir kalkan gibiydi.

Ley Çatlağı Vadisi’nin girişine ulaştıklarında, hava, ağırlaşmıştı. Mana hatları, çıldırmış gibi titreşiyordu, kayalar havada asılı duruyordu. Dışarı çıktılar, ve vadi, bir savaş alanı gibiydi. Aetherion askerleri, uzakta, mavi zırhlarıyla bekliyordu. Ama önde, Serein Valen yoktu. Henüz.

Sylas, kitabı hissetti, gücü çağırdı. Gölgeler, vadide yükseldi, askerleri sardı. Lirian, asasını savurdu, mavi zincirler, onları bağladı. Kael, mekanik kolunu kaldırdı, yumruk attı. Nyra, psikik dalga gönderdi, askerlerin zihinlerini karıştırdı.

Ama askerler, çoktu. Mavi enerji okları, yağdı. Sylas, gölge kalkanı oluşturdu, ama bir ok, omzunu sıyırdı. Acı, yayıldı, ama durmadı. “Kamplar nerede?” diye bağırdı Kael’e.

Kael, bir yön gösterdi. “Doğuya. Çatlağın ötesine.”

Koştular, vadi sarsılıyordu. Gölgeler, onları korudu, ama Thazarun’un sesi, bir kez daha yükseldi: “Gücü kullan. Tam gücümü.”

Sylas, reddetti, ama gücü, içinde kabardı. Bir an için, vadiyi gördü—mana hatlarını, askerlerin zayıf noktalarını. Hançeri savurdu, gölgeler, askerleri yuttu. Lirian, mavi ışıkla destekledi.

Nihayet, çatlağın ötesine ulaştılar. Bir kamp, gizli bir vadide: Ferrakin çadırları, Insari ateşleri, Umbrael gölgeleri. Bir grup, onları karşıladı—savaşçılar, gözleri umut dolu.

Bir adam, öne çıktı. “Gölge Büyücüsü. Geldin.”

Sylas, başını salladı. “Evet. Ama savaş, kapıda.”

Kamp, bir an sustu, ama sonra, bir tezahürat yükseldi. Nyra, gülümsedi—sessizce. Lirian, Sylas’ın elini tuttu. Kael, zırhını onardı.

Ama ufukta, mavi bir parıltı belirdi. Aetherion, geliyordu.

Yorumlar

(0)

Bölüm Nasıldı?

0 yanıt
Beğenim
0
Sinir Bozucu
0
Mükemmel
0
Şaşırtıcı
0
Sakin Olmalıyım
0
Bölüm Bitti
0

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!