Bölüm 15: Kulelerin Gölgesi
Bölüm 15: Kulelerin Gölgesi
Aetherion Spire’ın silueti, ufukta bir bıçak gibi yükseliyordu. Sylas Morvaen, küçük grubunun önünde duruyordu, gölge hançeri elinde siyah bir duman gibi kıvrılıyordu. Mana hatlarının titreşimi, ayaklarının altında hissediliyordu—kitabın rehberliğiyle, onları Spire’a doğru çekiyordu. Vadi, kaotik manayla dolu olmasına rağmen, artık Sylas’ın iradesine boyun eğiyordu; gölgeler, yollarını açıyor, mavi enerji tuzaklarını sıyırıyordu. Ama bu kontrol, kırılgandı. Kolundaki rün, her nabızda Thazarun’un fısıltısını hatırlatıyordu: “Serbest bırak beni.”
Lirian, Sylas’ın yanında yürüyordu, asasından sızan mavi ışık, gölgelerle karışarak bir tezat oluşturuyordu. Yüzü, yorgunlukla çizilmişti, gümüş saçları rüzgârda dalgalanıyordu. “Bu yol… güvenli değil,” diye mırıldandı, sesi vadinin uğultusunda boğuluyordu. Asasını bir tuzak noktasından sıyırdı, mavi bir enerji ağı, ışıkla eridi. “Elyria, bizi hissediyor olmalı.”
Kael Mordane, mekanik adımlarıyla arkadan takip ediyordu, zırhının uğultusu, vadinin taşlarında yankılanıyordu. Hasarlı kolu, tamir edilmiş olsa da, her harekette hafifçe tıslıyordu. “Hissediyor,” dedi, sesi metalik bir kesinlikle. “Ama düğümün kırılması, onu zayıflattı. Spire, şimdi dengesiz. Senin gücün, Gölge Büyücüsü, anahtar.”
Nyra, Insari kâhini, sessizce grubun yanında yürüyordu, gözleri yarı kapalı, varlığı bir psikik sis gibiydi. Elini bir an kaldırdı, ve Sylas’ın zihnine bir vizyon aktı: Spire’ın tabanında, mavi zırhlı askerler devriye geziyordu, ama kule, hafifçe titriyordu—mana hatlarının dengesizliği, duvarlarını çatlatıyordu. Vizyon, bir fırsat gösteriyordu, ama karanlık bir uyarıyla: Elyria, tepede, bir ritüelle Thazarun’u çağırıyordu.
Sylas, vizyonu salladı, başı dönüyordu. “Askerler, tabanda,” diye mırıldandı, gruba. “Ama kule, zayıf. İçeri girebiliriz.” Kitabı belinden çıkardı, rünler parmaklarının altında parladı. Mana hatlarını hissetti—Spire’ın damarları, Elyria’nın ritüeliyle emiliyordu. “Ama acele etmeliyiz. Elyria, tanrıyı uyandırıyor.”
Lirian, kaşlarını çattı. “Thazarun’u mu? O… senin düşmanın.” Asasını sıktı, mavi ışık, bir an yoğunlaştı. “Eğer uyandırılırsa, ne olur?”
Kael, bir adım attı, mekanik kolu, bir kayayı sıyırdı. “Dünya, düşer. Elyria, gök büyüsünü tanrılaştırmak istiyor, ama Thazarun, bir parazit. Onu kontrol edemez.” Gözleri, Sylas’a kaydı. “Sen, edebilirsin. Kitapla.”
Sylas, kitabı kapadı, rünleri susturdu. “Kontrol mü? O, beni kullanıyor.” Gölgeler, elinde kıvrıldı, bir hançer şekillendi—siyah, dumanlı, ama keskin. Thazarun’un fısıltısı, bir an için yükseldi: “Evet… kullan beni.” Sylas, hançeri sıktı, sesi bastırdı. “Ama başka seçenek yok.”
Grup, vadiyi geçti, gölgeler onları gizledi. Spire’a yaklaştıkça, hava ağırlaştı—gök büyüsünün baskısı, derilerinde iğne gibi batıyordu. Kule, yerçekimini reddeden taş temellerle gökyüzünde asılı duruyordu, mavi parıltısı, vadinin mor titreşimleriyle çarpışıyordu. Askerler, tabanda devriye geziyordu, mavi zırhları parlıyordu.
Nyra, elini kaldırdı, psikik bir dalga gönderdi—askerlerin zihinleri karıştı, bir an için durdular. Sylas, fırsat yakaladı, gölgeleri çağırdı; siyah bir sis, grubu sardı, askerlerin arasından sıyırdı. Lirian, mavi bir ilüzyon ördü, dikkatleri dağıttı. Kael, sessizce takip etti, mekanik adımları, gölgelerle susturulmuştu.
Spire’ın tabanına ulaştılar, bir kapı—mavi rünlerle mühürlü. Sylas, kitabı açtı, rünleri zorladı. Gölgeler, mavi mührü sıyırdı, kapı açıldı. İçeri girdiler, ve hava, bir anda değişti—gök büyüsünün baskısı, boğucuydı. Merdivenler, yukarı doğru kıvrılıyordu, duvarlar, mana kristalleriyle kaplıydı.
Lirian, nefesini tuttu. “Bu… Akademi gibi, ama daha güçlü.” Asası, mavi ışıkla parladı, ama gök büyüsü, onu emmeye çalışıyordu.
Kael, mekanik kolunu kaldırdı. “Dikkat. Elyria, bizi hissediyor.”
Merdivenleri tırmandıkça, vadi bir kez daha titredi. Nyra, bir vizyon gönderdi: Elyria, tepede, ritüeli hızlandırıyordu. Thazarun’un kırmızı gözleri, kulede parlıyordu.
Sylas, hızlandı, gölgeler ayaklarını hızlandırdı. “Acelemiz var.” Ama o an, bir tuzak patladı—mavi enerji ağları, onları sardı. Lirian, asasını savurdu, ağı yardı, ama bir asker grubu, merdivenlerden indi.
Savaş, dar koridorda patladı. Sylas, hançerini savurdu, gölgeler, askerleri yuttu. Lirian, mavi zincirler çağırdı. Kael, yumruk attı, zırhları ezdi. Nyra, zihinleri karıştırdı. Ama askerler, çoktu. Bir mızrak, Sylas’ın omzunu sıyırdı, kan sızdı.
Sylas, rünü zorladı, gölgeler bir dalga gibi yükseldi, askerleri temizledi. Ama acı, yayıldı. “Devam edin,” diye hırladı, kitabı sıktı.
Tepeye yaklaştıkça, ritüelin titreşimi arttı. Elyria’nın sesi, duvarlarda yankılandı: “Gel, Gölge Büyücüsü. Güç, seni bekliyor.”
Kapı, açıldı, ve tepe odası belirdi—Elyria, sunakta, mavi cüppesi parlıyordu. Thazarun’un kırmızı gözleri, havada asılıydı. Serein, yanında duruyordu, kılıcı hazır.
“Evet,” diye fısıldadı Elyria, gözleri parlayarak. “Sonunda geldin.”
Sylas, hançerini kaldırdı, gölgeler hazırlandı. Grup, odaya girdi, ve kapı kapandı. Ritüel, doruktaydı.
Yorumlar
(0)Bölüm Nasıldı?
Yorum yapmak için lütfen giriş yapın.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!