Bölüm 2

6 dk
1,155 kelime
Ücretsiz Bölüm

Bölüm 2
Kozuki dizlerinin üzerinde çökmüştü. Kafasını ağlayarak yere vurmaya devam ediyordu. Her çarpış, içindeki suçluluğun yankısı gibiydi. Arkasında insanlar bağırıyor, ağlıyor, koşuşturuyordu. Patlamanın yarattığı kaos onun için dış dünyaydı. İç dünyasında ise tek bir yankı vardı:
“Neden ben?! Neden hâlâ buradayım?!”
Bir çığlık attı. Gökyüzünü yırtarcasına. Ardından her şey sustu.
Ev…
Her şey patlamadan önceki hâline dönmüş gibiydi. Tertemiz. Sessiz. Tanıdık. Boğucu.
Yatak odasındaki çarşaflar düzdü. Yurika’nın Kozuki’yi uyandırdığı sabah gibiydi.
Mutfakta masalar toplanmıştı. Irva’nın en son bıraktığı gibi düzenliydi.
Banyoda dolap açıktı. İçinde üç diş fırçası: biri Yamato’nun küçücük fırçası, biri Yurika’nın. Diğeri artık sahibi olmayan.
Kozuki yavaşça dolabı kapattı. Aynaya baktı. Gözleri çökük, teni griye çalan solgunlukta. Saçları darmadağın. Derisi ölü gibi soluktu. Bu adam, bir zamanlar Yamato’yu kucağına alıp gülen adam olamazdı.
Sessizce mutfağa yöneldi. Ayaklarının altında soğuk zemin. Gözleri yerdeki hareketsiz bedeni gördü.
Hasta köpekleri Şuşu, mama kabının yanında yatıyordu. Kabın içi tamamen boştu. Şuşu’nun gözleri yarı açıktı. Nefes alışı belli belirsizdi. Kozuki, ölü gözlerle ona baktı. Ne bir hüzün, ne bir panik. Sadece bomboş bir bakış.
Hiçbir şey hissetmeyen bu yüz ifadesiyle odadan çıktı ve yatak odasına yöneldi. Ama yatağa hiç uzanmadı. O artık rahatlığın ceza olduğu bir adamdı.
Yere çöktü. Uzanmaya çalıştı. Tam uzandığında… patlama anı tekrar gözlerinin önüne geldi.
Bütün bedenini bir titreme aldı. Sıçrayarak yerinden kalktı.
Masaya geçti. Altından küçük, eskimiş bir defter çıkardı. Kalemini mürekkebe batırdı.
yavaşça sayfaları çevirdi
Birinci Gün
Arabanın bozuk olduğunu üç gün önceden biliyordum. Yine de tamir etmedim. Yorgundum.
Peki otobüste neden ben yoktum? Neden hayatta kalan hep pişman olan oluyor?
Üçüncü Gün
Yamato’nun kahkahasını unutmaktan korkuyorum. Sesler önce silinir. Sonra görüntüler. Sonra insanın içindeki yaşam.
Beşinci Gün
Bugün ilk defa aynaya baktım. Gözümde insan kalmamış. Ben. Kozuki. Bu cümle artık sadece boş bir kabuk.
Yedinci Gün
Bir camdan atlamak nasıl bir şeydir? Sabahları uyanmak bir ceza gibi.
Dokuzuncu Gün
Bugün bir taş aldım. Ama ben hâlâ kalbimde üç mezar taşı taşıyorum.
On İkinci Gün
İntihar edenleri hep korkak sanırdım. Ama belki de onlar, cesaretin son hâlidir.
On Dördüncü Gün
Bugün kalbim bir an durdu sandım. Belki de ölmesi gereken bendim. Ama hâlâ yaşıyorum.
Kozuki kalemini bir kez daha mürekkebe batırdı.
On Beşinci Gün
Elveda.
Ağzına bir tabanca soktu. Gözlerini kırpmadan yalnızca defterin üzerindeki o kelimeye baktı. Elveda.
Tetiği çekti.
Ama… bir anda gözlerini açtı.
Dışarıdaydı. Elinde silah yoktu. Sadece ağzından hafifçe kan sızıyordu. Ellerini kaldırdı. Titreyen ellerine yavaş yavaş kan damlıyordu. Gözyaşlarıyla karışmış o an…
Eden’in etkisi, onun zihninde yarattığı bilinçaltı bedellerle Kozuki’yi şekillendiriyordu. O, Eden’in tanımı değil, Eden’in kefaretiydi.
Kozuki gülümsedi. Bu, bir umudun değil, kabulün gülümsemesiydi.
“Onları kurtaramadım… Ama başkalarını kurtarabilirim. Belki de bu, onların adını yaşatmanın tek yolu.”
O sırada bir çocuk, yola fırladı. Bir araba tam üzerine doğru geliyordu.
Kozuki düşünmedi.
Aniden çocuğun yanına vardı. Onu diğer kaldırıma bıraktı.
Kadınlar çığlık çığlığa, cep telefonları havada.
“O adam! Yine o adam! Görmediniz mi?! Video çek video!”
Kozuki çevresine bakmadan yürüdü.
İç ses: “Ne kadar uzaklaşırsam, o kadar görünür oluyorum.”
Bir başka gün. Yaşlı bir adam bankta otururken bir elektrik kablosu üstüne düşecekti. Kozuki bir anda ortaya çıktı. Adamı kurtardı. Burnunu sildi. Gülümsedi.
İç ses: “İşe yarıyor…”
Başka bir gün, marketin kapısından içeri girdiğinde iki soyguncu kasiyeri tehdit ediyordu. Biri Kozuki’yi fark eder etmez altı el ateş etti. Kurşunlar Kozuki’ye değmedi. Hiçbir şey olmadı. Sanki zaman onun için duruyordu.
Kozuki bir anda adamın arkasındaydı. Silahı tutan elini yakaladı. Kıracak gibi sıktı. Parmak kemikleri çıtırdadı. Silah yere düştü. Ardından adamın diz arkasına tekme attı. Diğeri panik içinde kaçarken, Kozuki saldırdığı adamın karnına bir tekme daha indirdi.
Kasiyere doğru eğildi. Kız yerde titriyordu. Kozuki onun göz hizasına indi. Gözlerinde yorgun ama yumuşak bir bakışla fısıldadı:
“İyisin, değil mi?”
Artık insanlar etrafını sarmıştı. Yaklaşamıyorlardı. Sadece uzaktan tapıyorlardı.
“Sen bizim tanrımızsın…”
“Bizi kurtardığın için sağ ol!”
Polis telsizinden: “Halk etten duvar olmuş. Yaklaşamıyoruz.”
İç ses: “Yazık.”
Bar.
80’ler tarzında loş, neonlarla hafifçe aydınlatılmış, nostaljik ama köhne bir bar. Duvarlar eski albüm kapaklarıyla dolu. Tahta sandalyeler devrilmiş. Hava ağır.
Bar tezgâhının ucunda Haruki. Uzun, toplu sarı saçları omzuna dökülüyor. Üzerinde renkli ama dağınık kıyafetler. Enerjik ve uçarı bir hâli var.
Kozuki içeri girdi.
“Dostum!” dedi Haruki, gülümseyerek. “Aylardır yoktun. Özledim seni.”
Kozuki dudaklarını kıpırdatmadan viskisini aldı. Şatladı.
“İnsanların beceriksizlikleri yüzünden canlarından olmamaları için uğraşıyorum.”
Gençlerin gülüşmesi… Kozuki başını çevirdi. Sadece bir bakış attı. Haruki anladı.
“Çıkın!” diye bağırdı gençlere. Hepsi çıktı. Bar sessizleşti.
Kozuki bir şat daha attı. Başını tuttu. Haruki omzuna dokundu.
“Televizyona baksana.”
Televizyonda Merkez Bankası canlı yayını vardı. İçeride sadece bir görevli görünüyordu.
Haruki gözlerini kısmıştı.
“Şunlardan birazı bende olsa… Barı kapatır, seninle kötü bir gece geçirirdim.”
Kozuki sadece ekranı izliyordu.
Hiçbir şey söylemedi.
Hiçbir şey düşünmedi.
Sadece yaptı.
Merkez Bankası’nın içindeydi.
Görevli adamı gördü. Sessizce arkasına yaklaştı. Dirseğinin arkasıyla boynuna sertçe vurdu. Adam bayıldı. Yere düştü. Ağzından kan geldi.
Kozuki’nin dirseği kana bulandı. Kafasını kaldırdı. Kameraya baktı.
Gözleri… tamamen ölüydü.
Ama yüzünde… korkutucu bir gülümseme vardı.

Yorumlar

(0)

Bölüm Nasıldı?

1 yanıt
Beğenim
0
Sinir Bozucu
0
Mükemmel
1
Şaşırtıcı
0
Sakin Olmalıyım
0
Bölüm Bitti
0

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!