Bölüm 6: Mezarın Nefesi

8 dakika okuma
1,442 kelime
Ücretsiz Bölüm

Bölüm 6: Mezarın Nefesi

Gölgeler Akademisi’nin karanlık girişi, Sylas Morvaen’in önünde bir ağız gibi açılıyordu. Thazarun’un kırmızı gözleri, zihninde bir hançer gibi saplanmıştı, ve o fısıltı—“Gücü al. Ya da yok ol”—hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Sylas, Lirian’ı kendine yakın tutarak bir adım attı, ama her hareketinde, sol kolundaki yanık izi alevleniyordu. Gölge Rünü’nün mührü, sanki kırılmak için yalvarıyordu, ama Sylas, bu acıya teslim olmayacaktı. Thazarun’un oyuncağı olmayacaktı.

Kael Mordane önde yürüyordu, mekanik zırhının uğultusu, taş koridorlarda boğuk bir ritim gibi yankılanıyordu. Zırhındaki Umbrael rünleri, kaotik mananın mor-mavi parıltısıyla dans ediyordu, ve her parıltı, Sylas’ın içinde bir huzursuzluk uyandırıyordu. Bu rünler, onun halkına aitti, ama burada, Gölgeler Akademisi’nde, yanlış hissettiriyorlardı. Sanki bir zamanlar kutsal olan bir şey, kirletilmişti.

Lirian, asasını göğsüne bastırmış, sessizce takip ediyordu. Yüzü, mana parıltısında solgundu, ama gözleri, etraftaki rünlere kilitlenmişti. “Bu yer… canlı gibi,” diye fısıldadı, sesi titrek. “Duvarlar… nabız atıyor.”

Sylas, başını kaldırdı. Lirian haklıydı. Koridorun taş duvarları, hafifçe dalgalanıyordu, sanki bir canavarın derisi gibi. Rünler, her dalgada parlıyor, kaotik mananın enerjisiyle titreşiyordu. Sylas, elini bir duvara uzattı, ama parmakları taşa değdiğinde, bir elektrik gibi bir his, koluna yayıldı. Geri çekildi, yanık izi bir kez daha alevlendi. “Bu… Thazarun’un işi,” dedi, sesi alçak ama öfkeli.

Kael, durdu, mekanik kolunu kaldırdı. “Thazarun, burayı inşa etmedi,” dedi, sesi soğuk ama kararlı. “Ama onu ele geçirdi. Gölgeler Akademisi, Umbrael’in son kalesiydi. Yasaklı Bilgelik, burada doğdu. Ve burada, mühürlendi.” Başını Sylas’a çevirdi, gözlerinde bir ağırlık vardı. “Sen, o mührün anahtarısın.”

Sylas, dişlerini sıktı. “Anahtar, vessel, kurtarıcı… herkes benden bir şeyler bekliyor. Ama kimse, ne olduğunu söylemiyor.” Sözleri, koridorda yankılandı, ve bir an için, gölgeler, ona cevap verir gibi dalgalandı. Thazarun’un fısıltısı, zihninde bir kez daha yükseldi: “Reddetme.” Sylas, başını salladı, sesi susturmaya çalıştı, ama bu, bir bataklıkta debelenmek gibiydi.

Lirian, öne çıktı, asasından sızan zayıf mavi ışık, koridoru aydınlattı. “Yasaklı Bilgelik… nedir?” diye sordu, sesi hem korku hem merakla doluydu. “Akademi’de, onun bir silah olduğunu söylüyorlardı. Ama sen… sen farklı konuşuyorsun.”

Kael, bir an sustu, sonra mekanik kolunu duvara dayadı. Bir rün, parmaklarının altında parladı, ve koridorun sonunda bir kapı belirdi—taş, ama gölgelerden oyulmuş gibi, yüzeyinde kıvrımlı semboller dans ediyordu. “Yasaklı Bilgelik, bir silah değil,” dedi Kael, sesi alçak. “Bir bilgi. Umbrael’in, mana hatlarını kontrol etme sırrı. Thazarun, bu bilgiyi verdi, ama karşılığında, ruhlarını aldı. Senin halkın, Sylas, bu bedeli ödedi.”

Sylas, bir an dondu. Umbrythar’ın düşüşü. Hafızasında, yanan bir şehir parladı, ama bu sefer, daha netti. Gölge büyücüleri, rünlerle çevrili bir salonda, Thazarun’un kırmızı gözlerine bakıyordu. Ve sonra, alevler. Çığlıklar. Sylas, başını tuttu, ağrı, zihnini bıçak gibi kesiyordu. “Ben… bunu hatırlıyorum,” diye mırıldandı, ama anılar, yine dağıldı.

Kael, kapıya doğru yürüdü. “Hatırlayacaksın. Ama önce, burayı geçmeliyiz.” Mekanik kolunu kapıya dokundurdu, ve taş, bir dalga gibi açıldı. İçerisi, karanlık bir salona açılıyordu. Tavan, mana kristalleriyle kaplıydı, ama kristaller, kaotik mananın mor parıltısıyla değil, gölgelerin siyah-mavi tonlarıyla yanıyordu. Salonun ortasında, bir sunak duruyordu—taştan, ama yüzeyinde, gölgeler bir sıvı gibi akıyordu.

Lirian, bir adım attı, ama Sylas, onu kolundan tuttu. “Dur,” dedi, sesi keskin. “Bu… bir tuzak.” Gözleri, sunakta kilitlenmişti. Gölgeler, orada daha yoğundu, ve bir an için, kırmızı bir parıltı gördü. Thazarun.

Kael, başını salladı. “Tuzak değil. Bir sınav. Gölgeler Akademisi, sadece güçlüleri kabul eder. Ve sen, Sylas Morvaen, güçlü olmak zorundasın.” Mekanik kolunu kaldırdı, ve zırhındaki rünler, bir anda alev aldı. Salonun gölgeleri, onun hareketiyle dans etti, ve sunak, bir nabız gibi atmaya başladı.

Sylas, kolundaki yanık izine dokundu. Acı, artık dayanılmazdı, ama aynı zamanda, bir çekim vardı. Sanki sunak, onu çağırıyordu. Thazarun’un sesi, zihninde yükseldi: “Gücü al. Benim ol.” Sylas, dişlerini sıktı, ama bu sefer, gölgeler, ona itaat etti. Elinde, bir hançer şekillendi—siyah, duman gibi, ama keskin. Gölge büyüsü. Ama bu, onun iradesi değildi. Thazarun’undu.

“Hayır!” diye bağırdı Sylas, hançeri yere fırlattı. Gölgeler, dağıldı, ama sunak, daha hızlı nabız atmaya başladı. Salon, bir anda titredi, ve tavandaki kristaller, birer birer çatladı. Mana, havada bir fırtına gibi yükseldi, ve Lirian, bir çığlık attı, asasını düşürdü.

Kael, sakin bir hareketle mekanik kolunu kaldırdı. “Direnme, Sylas. Thazarun, seni test ediyor. Ama bu sınav, sadece onun için değil. Kendin için.” Sözleri, ağır ve kesinydi, ama Sylas, ona güvenmiyordu. Kael’in zırhındaki Umbrael rünleri, bir Ferrakin’de olmamalıydı. Ve bu yer—Gölgeler Akademisi—bir sığınaktan çok, bir mezar gibi hissettiriyordu.

O an, sunaktan bir dalga yükseldi. Gölgeler, bir tsunami gibi salonu kapladı, ve Sylas, Lirian’ı kendine çekti, kızı korumak için bedeni bir kalkan gibiydi. Ama gölgeler, onları ayırdı. Lirian, bir çığlıkla karanlığa çekildi, ve Sylas, yalnız kaldı. Gözleri, sunakta kilitlendi. Kırmızı gözler, bir kez daha belirdi.

“Sylas Morvaen,” diye fısıldadı Thazarun, sesi artık sadece bir fısıltı değil, bir kükreme gibiydi. “Gücü reddedersen, her şeyi kaybedersin. Kızı. Halkını. Kendini.” Gölgeler, Sylas’ın etrafında bir kafes gibi kapandı, ve yanık izi, bir alev gibi parladı. Ama bu sefer, acı, ona bir şey hatırlattı. Bir anı. Umbrythar’da, bir ustanın ona söylediği sözler: “Gölgeler, sana hizmet eder. Ama önce, onlara hükmetmelisin.”

Sylas, gözlerini kapadı. Gölgeler, ona sırtlarını dönmüştü, ama o, hâlâ bir Umbrael’di. Derin bir nefes aldı, ve zihninde, Thazarun’un sesine karşı bir ses yükseldi—kendi sesi. “Ben senin oyuncağın değilim,” dedi, ve gözlerini açtı. Gölgeler, bir an için durdu, sanki onun iradesini tartıyordu.

Ama o an, salonun diğer ucundan bir ışık patladı. Mavi, titrek, ama güçlü. Lirian. Kız, asasını kaldırmış, gölgelerle savaşıyordu. Yüzü, ter ve kararlılıkla kaplıydı. “Sylas!” diye bağırdı. “Bunu yapabilirsin!”

Sylas, bir an ona baktı, ve içinde bir şey kıpırdandı. Lirian, bir Aetherian’dı. Düşmanıydı. Ama o an, onun için savaşan bir yoldaştı. Gölgeler, tekrar hareket etti, ama bu sefer, Sylas onlara karşı durdu. Elini kaldırdı, ve yanık izi, bir kez daha alev aldı. Ama bu sefer, gölgeler, onun iradesine boyun eğdi. Bir hançer, elinde şekillendi—siyah, duman gibi, ama bu sefer, onun kontrolündeydi.

Thazarun’un kırmızı gözleri, bir an için küçüldü. “İlginç,” diye fısıldadı ses, ve sonra, gölgeler dağıldı. Salon, bir anda sessizleşti, ama sunak, hâlâ nabız atıyordu.

Sylas, nefes nefese Lirian’a koştu, kızı kolundan tuttu. “İyi misin?” diye sordu, sesi sert ama endişeli.

Lirian, başını salladı, ama gözleri, sunakta kilitlenmişti. “O… gitti mi?”

Kael, yanlarına yaklaştı, mekanik zırhı hâlâ parlıyordu. “Gitmedi. Sadece bekliyor.” Bakışları, Sylas’a kaydı. “Ama sen… sen bir adım attın, Gölge Büyücüsü.”

Sylas, ona sert bir bakış attı. “Bir adım mı? Bu bir oyun değil, Ferrakin.” Ama elindeki gölge hançeri, hâlâ parlıyordu, ve o, ilk kez, gölgelerin ona geri döndüğünü hissetti.

Yorumlar

(0)

Bölüm Nasıldı?

0 yanıt
Beğenim
0
Sinir Bozucu
0
Mükemmel
0
Şaşırtıcı
0
Sakin Olmalıyım
0
Bölüm Bitti
0

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!