Bölüm 7

8 dk
1,434 kelime
Ücretsiz Bölüm

Bölüm 7
Kozuki bankta yalnız başına oturuyordu. Elindeki yarı dolu içkisiyle birlikte şehre yukarıdan bakıyor. Şiddetle yıkılmış, paramparça olmuş yapılar, dumanların ve sessizliğin içinde birer hayalet gibi yükselmesi onu mutlu ediyordu.
“Kaptan… telefon var.”
Haruki’nin sesi sarhoştu. Sanki sözleri alkolün içinden geçerek geliyordu. Yavaşça yaklaştı. Kozuki’nin başını çevirip ona bakması birkaç saniye sürdü. Sessizlik bozulmuştu, bu rahatsız ediciydi.
“Kim?” diye sordu, kısık bir sesle.
“Bir şov için çağırıyorlar. Tanışmak istiyorlarmış.”
Kozuki ayağa kalktı. Diğerleri olayı merak edip ateş başından uzaklaşıp Kozukinin yanına gedi. Kozuki’nin sesi sakindi ama sorusunun altında bir güvensizlik vardı:
“Ne yapacağımı size sormayacağım… ama bu yayın da ne oluyor?”
Irva, hala olayın ne olduğunu anlamamıştı. “Ne yayını?”
Haruki omuz silkti. “İşte şov muhabbeti… Soru cevap olacak. Kuantusu yaymak için iyi olabilir.”
Miyamoto sessiz ama kaygılıydı: “Ya saldırı olursa?”
Kisaragi, Kozuki’ye güvenle baktı. “Kimse saldıramaz. O artık bir tanrı figürü.”
Kozuki hafifçe gülümsedi. “Hadi dönüyoruz,” dedi.
Ertesi gün öğle saatlerinde, barın içi sessizdi. Kozuki, patlamadan önce giydiği kahverengi ceketini giymişti. Dolabın kapağını kapattı. Dolabın aynasındaki yansıma artık tanıdık değildi. Saçlarını geriye atmış, bıyığını kesmişti. Ela gözlerin beyazı kararmış, göz bebeği küçülüp beyazlayarak yırtık ve parçalanmış bir hal almıştı. Bedeninden bir insan değil, başka bir şey bakıyordu aynaya.
Kapıyı açtığında ekip bir anda donup kaldı. Haruki hızlıca telefonun flaşıyla fotoğraf çekti. Kozuki irkildi, başını eğdi, gözlerini kapattı.
Irva, kolunu Kisaragi’nin omzuna yaslamıştı. Gülümseyerek ve hafif alaycı bir ses tonuyla, “Lensler yakışmış, kaptan,” dedi.
Kozuki kaşlarını çattı. “Dünden beri ne bu ‘kaptan’ ya?”
Kisaragi kendinden emin bir şekilde konuştu. “Çünkü artık bizim kaptanımız sensin.”
Kisaragi Bıyıklarını fark etti. “Bıyıklar gitmiş, bakıyorum.”
Kozuki sadece gülümseyerek “Beni izlemeyi unutmayın,” dedi.
Sahne loş ışıklarla aydınlatılmıştı. 50’li yaşlarında, giydiği renkli takım elbiseye rağmen yüzünden yorgunluk akan bir sunucu, yanında şişman bir adam ve sırıtan sarı saçlı bir kadınla birlikte oturuyordu. Kadın alaycı bir sesle,
“Gelmeyeceğini söyleseydi bari,” dedi.
Sunucu gözlerini devirdi. “Adam ışınlanabiliyor, salak. Senin gibi trafikte saatlerini ayırmıyor. Gelir birazdan.”
O an, Kozuki salona ışınlandı. Ceketinin yakasını düzeltti, sahneye yürüdü. Eğilerek seyircilere selam verdi. Yerine oturduğunda, kadın alaycı şekilde konuştu:
“Lenslerin güzelmiş.”
Kozuki hafifçe ona yaklaştı. Parmağını yavaşça gözüne götürdü. Bastırmaya başladı. Gözünü oynattı. Gülümsedi.
“Ne lensi?”
Kadın bir anda korkarak geriye çekildi. Kozuki tekrar koltuğuna yığıldı, kadının korkusuyla dalga geçercesine gülümsedi. Sunucu panikleyerek konuyu değiştirmeye çalıştı.
“Birkaç ayda çok şey değişti. İnsanlık yüzlerce yıl ileriye atladı.”
Kozuki’nin bakışları salonda gezinirken, şişman adam konuşmaya çalıştı. “Nerelere ışınlanabiliyorsun? Evimize bile girebilir misin?”
Kozuki doğruldu. Adamın gözlerinin içine baktı. “Gördüğüm her yere girerim ama… korkma ya. Senin evine girmem.”
Herkes güldü. Kozuki aniden sahneden kayboldu. Seyirciler ne olduğunu anlayamamıştı. Birkaç saniye sonra elinde kocaman bir çiçek buketiyle geri döndü. Çiçeği kadına uzattı.
“Ben bir hırsız değilim. Ben bir katil değilim. Ben ışığım.”
Durmadı. Konuşmaya devam etti. Sesini yükseltti:
“BEN SIZIN IŞIĞINIZIM!”
Sesi yavaşladı, dinginleşti:
“Siz yolda yürürken başınızı çevirip görmezden geldiğiniz, o kediyi kurtarmaya çalışırken ölen çocuğu hatırlıyor musunuz? Devlet… o çocuğa hatalı dedi.”
Sesindeki hüzün artıyordu:
“Devlet, merhameti zayıflık saydı.”
Şimdi daha kararlıydı. Yumruk gibi, çatlayan sesiyle:
“Şimdi o devleti yıkmak için buradayım. O çocukları koruyacağım. Sizden çalınanı geri vereceğim.”
Yüzüne yerleşmiş bir gülümsemeyle bağırarak:
“EDEN BIR GÜÇ DEĞIL. EDEN… TANRI’NIN ŞARABIDIR. İÇTIKÇE SENI ERITIP YENIDEN DOĞURUR. SONSUZ BOŞLUĞA DÜŞERKEN KEMIKLERIN ÇÜRÜR… AMA RUHUN UYANIR.”
Sesi yükseldi. Gözleri delilikle açılmıştı:
“Her ışınlanış, her sıçrayış, Tanrı’yla göz göze geldiğim bir açıklık.”
Elini kalbine götürdü.
“O benim içimde.”
Yine öfke, yine karanlık:
“Devlet sizi öyle bir susturdu ki… kendi kendinize konuşmayı suç saydınız. Sadece diz çöktünüz. Ama artık buna bir son vermeliyiz.”
“Başkan bile artık kullanmaya başlamıştı. Neden mi? Çünkü biz kazandık.”
Halkın ayaklanışını, ışınlanmalarını, yıkımları görüyoruz.
Sunucu gizlice silahını çıkartırken, Kozuki’nin sesi çatlamıştı artık:
“Ben acılarınızı hissediyorum. Annenizin ödeyemediği faturaları, babanızın sustuğu geceleri… her şeyi biliyorum.”
Haykırarak:
“ÇÜNKÜ BEN SİZİM!”
Irva, yayını izlerken silahı fark etti. Kozuki devam ediyordu:
“BEN KURTARICINIZIM! BİZ DEVRİMİ BAŞLATTIK! ARTIK ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞLADIĞI YER BİZİZ!”
Adam silahı ateşlemek üzereydi. Irva silahı kaptı. Ancak silah yanlışlıkla ateş aldı. Kozuki dönüp bağırdı:
“NE YAPIYORSUN SEN?! BİZ KATİL DEĞİLİZ!”
Bağırmaya devam ederek İrva’ya doğru yürüdü. Ona konuşma fırsatı vermeden, tokadı yapıştırdı. Irva yere yığıldı, gözyaşları süzüldü.
Irva korkuyla geri geri çekildi. Silaha uzandı. Kozuki’ye ateş etmeye başladı. sahnede siyahi keçi sakalı bir adam olanlardan çok zevk almışçasına gülümsüyordu. Ama Kozuki, her kurşundan ustalıkla sıyrıldı. Kurşunlar bittiğinde, İrva boş ellerle kaldı.
Kozuki kameraya döndü. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi.
BEN BİR KATİL DEĞİLİM! KATİL OLAN BU DEVLETTİR! BEN YOL GÖSTERENİM! BEN SİZİN İÇİNİZDEYİM! BEN BİR KURBAN DEĞİLİM! VE ARTIK SİZ DE DEĞİLSİNİZ! BİZİ ÖLDÜREMEDİLER! BU YÜZDEN ADIMIZI SUÇLU YAPTILAR. ÇÜNKÜ KORKTULAR!
BEN KOZUKİ! VE BU… SİZİN DEVRİM GÜNÜNÜZ!
Sahnedeki insanlar alkışlamaya başladı. Kozuki, sahneye doğru kollarını açtı. Başını göğe kaldırdı. Gülümsedi.
“Beni unutmayın evlatlarım.”
Irva’ya döndü. Başını salladı. Işınlanmak istedi. Ama yapamadı.
Vücudu titredi. Bir kez daha denedi. Eden’e seslendi içinde. Ama boşluk cevapsızdı. Yine ışınlanmak istedi. Hiçbir şey olmadı.
Ama beden hâlâ oradaydı. Hiçbir yere gitmiyordu.
Artık gidemezdi.
Dizleri acı içinde titremeye başladı. Birden dizlerinin üzerine düştü. Ayakları tutmuyordu. Gücü yoktu. Duruşu çöktü. Kararmış gözlerinden yoğun ve yavaş akan kan süzülmeye başladı. Gözlerinin içi boşalmıştı. Boğazını sıkıca kavradı. Nefes… gelmiyordu**.** Ciğerleri dolmuyor, boğazı sıkılıyordu. Her geçen saniye, yüzü daha da çöküyordu.
Acı içinde bir bağırabildiği kadar bağırmaya başladı**.** Dişlerini sıktı. Gözleri son kez doldu. Artık bağıramıyordu, sesi çıkmıyordu. Bedeni bir anda çöktü. Kemikleri çatırdamaya başladı. Sırtı büküldü. Çenesi titredi. Artık sadece çürümeye yüz tutmuş bir et yığınıydı. 130 yaşındaki bir adam gibi yaşlanmıştı birkaç saniyede. En son gözleri yuvasından fırladı.
Ardından bir anda…
Patlama.
Irva’nın yüzüne sıcak, yoğun bir kan fışkırdı. Kalabalık çığlık attı. Sahne kanla boyandı. Yerde parçalanmış etler, saç telleri, kanlı dokular… Kozuki’den geriye kalanlar, yalnızca birer hatıraydı artık.
Ve… o fotoğraf.
Bir aile fotoğrafı. Kozuki’nin cebinden fırlamış. Yırtık, solgun ve ağır ağır havada süzülerek yere doğru iniyor.
Tarih: 6 Ağustos 2025 — Eden %72

Yorumlar

(0)

Bölüm Nasıldı?

0 yanıt
Beğenim
0
Sinir Bozucu
0
Mükemmel
0
Şaşırtıcı
0
Sakin Olmalıyım
0
Bölüm Bitti
0

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!