Bölüm 7: Kırık Mühür
Bölüm 7: Kırık Mühür
Gölgeler Akademisi’nin salonu, Sylas Morvaen’in etrafında bir mezar gibi sessizleşmişti. Elindeki gölge hançeri, hâlâ siyah bir duman gibi parlıyordu, ama ağırlığı, onun iradesine boyun eğmiş gibiydi. Thazarun’un kırmızı gözleri, bir an için solmuş, gölgeler dağılmıştı, ama Sylas, tanrının gittiğini sanmıyordu. Sadece bekliyordu. Gözlerini kısarak Lirian’a baktı; kız, nefes nefese ayakta duruyordu, asası hâlâ titrek bir mavi ışık sızdırıyordu. Yüzü, ter ve tozla kaplıydı, ama gözlerinde bir zafer parıltısı vardı.
“Sen… bunu yaptın,” dedi Lirian, sesi kırık ama hayranlık dolu. “Gölgeleri kontrol ettin.”
Sylas, hançeri daha sıkı kavradı, ama cevap vermedi. Bu, bir zafer gibi hissettirmiyordu. Gölgeler, ona geri dönmüştü, ama bu dönüş, Thazarun’un hediyesi gibiydi. Kolundaki yanık izi, hâlâ nabız atıyordu, ve bir an için, tanrının fısıltısını duydu: “İyi, çocuğum.” Sylas, dişlerini sıktı, sesi bastırdı. Bu, onun gücüydü. Kimsenin değil.
Kael Mordane, mekanik zırhının uğultusuyla yaklaştı. Gözleri, Sylas’ın hançerine kilitlenmişti, ve yüzünde, nadir görülen bir gülümseme belirdi. “Bir adım daha,” dedi, sesi derin. “Ama sınav, bitmedi. Thazarun, kolay vazgeçmez.”
Sylas, ona sert bir bakış attı. “Sınav mı? Bu bir oyun değil, Ferrakin. Neden bizi buraya getirdin? Gerçekten ne istiyorsun?” Hançeri, Kael’e doğru hafifçe kaldırdı, ama tehdit gibi değil, sadece bir uyarı gibi.
Kael, bir an sustu, sonra mekanik kolunu kaldırdı. Zırhındaki rünler, bir kez daha parladı, ve salonun duvarları, hafifçe dalgalandı. “Gerçeği istiyorum,” dedi, sesi ağır. “Umbrythar’ın düşüşünden beri, Ferrakinler, Aetherion’un gölgesinde yaşıyor. Gök kuleleri, büyüyü tekelleştirdi, ama Yasaklı Bilgelik, bunu değiştirebilir. Senin içinde, Sylas Morvaen. Sen, bunu değiştirebilirsin.”
Lirian, asasını indirdi, ama gözleri, Kael’e şüpheyle bakıyordu. “Değiştirmek mi? Aetherion’u yok etmek için mi? Sen… bir isyancı mısın?”
Kael, hafifçe güldü, ama bu, acı bir sesti. “İsyancı? Belki. Ama sadece hayatta kalmak için. Ferrakinler, mekanik büyüyü geliştirdi, ama Aetherion, bizi köle yaptı. Umbrael’le ittifakımız, eskide kaldı, ama rünler… rünler hâlâ konuşuyor.” Mekanik kolunu kaldırdı, ve zırhındaki Umbrael sembolleri, bir an için Sylas’ın yanık iziyle senkronize titreşti.
Sylas, bir an durdu. Bu his, tanıdıktı. Hafızasında, bir anı parladı: Umbrythar Ormanı’nda, bir Ferrakin savaşçısıyla omuz omuza, mana hatlarını savunurken. Ama anı, yine dağıldı. “İttifak mı?” diye sordu, sesi alçak. “Halkım, kimseye güvenmezdi. Neden sana inanayım?”
Kael, salonun ortasındaki sunaka doğru yürüdü. Sunak, hâlâ hafifçe nabız atıyordu, yüzeyinde gölgeler akıyordu. “İnanmak zorunda değilsin,” dedi. “Ama bak.” Mekanik parmaklarını sunaka dokundurdu, ve bir an için, hava, bir titreşimle doldu. Gölgeler, sunaktan yükseldi, ve bir görüntü belirdi—hayalet gibi, ama gerçek.
Görüntüde, Umbrythar Ormanı, canlı ve güçlüydü. Kara Elfler, gölgelerle dans ediyor, Ferrakinler, mekanik zırhlarıyla yanlarında duruyordu. Bir ittifak. Ama sonra, Aetherion kuleleri yükseldi, gök büyüsü, her şeyi yaktı. Umbrythar, alevler içinde kaldı, ve bir ses—Thazarun’un sesi—yükseldi: “Gücümü alın, ve intikamınızı alın.” Umbrael’ler, tanrıya döndü, ama bedel, ağırdı. Ruhları, yavaşça emildi.
Sylas, görüntüyü izlerken, kalbi sıkıştı. Bu, onun hafızasıydı. Yanan şehir, çığlıklar—her şey, netleşiyordu. O, bir suikastçıydı, evet, ama lonca, Thazarun’un iradesine boyun eğmişti. Ve o küçük kız… bir Aetherian casusu muydu? Hayır. Masum biriydi. Sylas, bir an için, o görevi hatırladı: Kızı öldürmek, ama yapmamıştı. Ve her şey değişmişti.
Görüntü soldu, ve Sylas, nefes nefese sunaka yaslandı. “Bu… gerçek mi?” diye sordu, sesi kırık.
Kael, başını salladı. “Gerçek. Yasaklı Bilgelik, Thazarun’un hediyesiydi. Mana hatlarını kontrol etmek, ama tanrı, bunu kullandı. Senin halkını, bir araca dönüştürdü. Ama sen, Sylas, mühürlendin. Lonca, seni korudu, ama hafızanı aldı.”
Lirian, öne çıktı, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. “Aetherion… bunu mu yaptı? Akademi, bize Umbrael’in bozguncu olduğunu öğretti. Ama bu… yalan mı?”
Kael, ona baktı. “Yalanlar, kulelerin temeli. Gök büyüsü, saf değil. Kaotik manayı bastırıyor, ama bedeli, dünya ödüyor.” Mekanik kolunu kaldırdı, ve zırhı, bir an için açıldı. İçinde, bir kalp gibi atan bir rün vardı—Umbrael rünü, ama Ferrakin metaline gömülü.
Sylas, hançeri daha sıkı kavradı. “Neden bana yardım ediyorsun? Gerçekten ne istiyorsun, Kael Mordane?”
Kael, bir an sustu, sonra gözleri, Sylas’a kilitlendi. “İntikam değil. Denge. Aetherion düşerse, dünya yeniden doğabilir. Senin Yasaklı Bilgelik’in, anahtar. Ama Thazarun’u kontrol etmeden, imkânsız.”
O an, salon titredi. Sunak, bir kez daha nabız attı, ve Thazarun’un sesi, havada yükseldi: “Kontrol mü? Aptallar. Güç, benimdir.” Gölgeler, tekrar yükseldi, ama bu sefer, daha şiddetli. Bir dalga gibi salonu kapladı, ve Lirian, bir çığlıkla geriye sıçradı.
Sylas, hançerini kaldırdı, gölgeleri yardı. Ama Thazarun’un kırmızı gözleri, bir an için, Kael’in zırhında parladı. Ferrakin, sendeledi, mekanik kolları, kendi iradesi dışında hareket etti. “Hayır,” diye hırladı Kael, ama sesi, boğuktu. “O… içimde.”
Sylas, gözlerini kıstı. Kael’in zırhındaki rün, Thazarun’un gücüyle titreşiyordu. “Sen… onun bir parçası mısın?” diye sordu, hançeri Kael’e doğrulttu.
Kael, dişlerini sıktı, mekanik kolunu zorla indirdi. “Hayır… ama rünler, onu çağırıyor. Sen, mühürü kırabilirsin, Sylas. Yasaklı Bilgelik’i kullan.”
Lirian, asasını kaldırdı, mavi ışık, gölgeleri yardı. “Sylas, yapma! Bu bir tuzak olabilir.”
Sylas, bir an durdu. Kolundaki yanık izi, alevlendi, ve Thazarun’un sesi, zihninde yükseldi: “Kır mühürü. Gücü al.” Ama bu sefer, ses, Kael’den de geliyordu. Ferrakin, diz çöktü, zırhı, gölgelerle kaplandı.
Sylas, hançerini kaldırdı, ama kime saplayacağını bilmiyordu. Gölgeler, etrafında dans etti, ve karar, bir bıçak gibi keskinleşti.
Yorumlar
(0)Bölüm Nasıldı?
Yorum yapmak için lütfen giriş yapın.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!